O GECE

 


            



           Kalbimden geçenleri yazmadan uyuyamadığım gecelerim çoğaldı. İşte bu gecelerden önce içimde nereden geldiğini bilmediğim bir sıkıntı vardı. Dışarda gök gürlüyordu, şimşekler çakıyordu. İçimi ürperten o korkuya anlam veremiyordum. Çocuk değildim. Sıcak yatağımda yatarken üç beş gürültüden zarar gelmeyeceğini de biliyordum. Neydi bu ruhumu saran büyük felaketin habercisi? Tanrı'dan uzaklaştığımızı konuşuyorduk o gece. O'na yaklaştığımız anların acılarla dolu olduğunu hatırlıyorduk. Özlüyorduk o zamanları. O'na yakın hissetmeyi, bizi şefkatiyle sarıp sarmalamasını özlemiştik. Gözümden ırak gönlümde yakın bir dostumla bunları dile getiriyorduk o gece. Nasıl uyuduğumu bilmediğim neye uyandığımı ilk başta idrak edemediğim o gece...

           Artık iyiyim demek istemiyorum. Her zamanki gibi diyorum. Her zamanki gibi varoluşsal sancılar içindeyim. Her zamankinden daha çok depreşti anlam arayışlarım. Bu kadarını kaldıramam düşüncesiyle en arka raflara sakladığım duygularımla yüzleşiyorum. Gerçekten yeni bir acı çekmeyi dilemiştim ruhumun gelişimi için. Bunun özel olacağını düşünüyordum. Hayatımda hiç böylesine toplumsal bir acıya ortak olmadım. Hiç bu kadar ölçüsüzce genişlemedi yüreğim. Bazen sevinçten bazen de acıdan ruhumuz bedenimize sığmaz ama kaçacak, taşacak bir yer de bulamaz. Yine de tüm kötülükleri sadece iyiliğe inananlar için dönüştüren bir güç var. O güç beni değişime götürüyor. Artık eskisi gibi olamam. Eski düşüncelerim, eskiden yaptıklarım artık yoluma eşlik edemez. Eskiden Dünya'ya karşı ölmüş değildim ve bunun nasıl olabileceğini de anlayamazdım. Ama şimdi anlıyorum. Çünkü ölenlerle öldüm ve geride kalanların tutunamadığı bir yerdeyim. Ailesini, yuvasını, düşlerini, umutlarını kaybedenlerle beraber ruhsal toprağa gömüldüm. Dünya'nın arzuları, çekişmeleri, öfkeleri, çıkarları, kıskançlıkları, şikayetleri toprağın üstünde kaldı. 

           Yas ruhumuzu büyütür. Bize gerçekte neyin anlam kattığını, insan olmayı nasıl öğreneceğimizi gösterir. Gözümüzün yaşından yüzümüz kurur ama hayatımız can bulur. Böyle sıyrılırız sahte ve yüzeysel olandan. Ama lütfen unutma kalbim. Aklım unutsa da sen unutma. Üstüne yıkılan duvarların bedenini ezip geçtiğini ve bunun ruhundan bağımsız olmadığını unutma. Tüm canınla sıkıştın, ezildin, kayıp ruhların seni ölüme terk ettiği soğuk betonların altında kaldın. Sevdiklerini kaybettin, unutma. Artık eskisi gibi olamazsın. Yeni bir sen doğuracaksın. Ağrıların, çatlakların çok olduğu yerden sızan bir ışık hüzmesine tutunabilecek misin? Acından daha gerçek bir yaşam kurabilecek misin? Herkes tesellinin Tanrı'da olduğunu bilir ancak ruhu yaralanmayanlar için yavan bir temennidir bu. Demir nasıl ateşte dövülmeden şekil almıyorsa insan da acıdan geçmeden şifanın ne olduğunu bilemez. İçime daldığım yerde yolumu aydınlatan bir deniz feneri var. Acıyı paylaşmanın şiddeti; dünyada kalıcı olan işleri, sevgiyi miras bırakanları, yaşamın anlam arayışını, değerli, temiz, özgür ve sonsuz olanı aydınlatmak üzere... Dayan buna. Deniz fenerine yaslan. Bırak artık anlamsız ve boş olanı. İzin verme. Bırak dünyada olan dünyada kalsın. Seni teğet geçsin. Daha fazla kirletmesin.  



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İÇ BUĞU

GEÇMİŞTEN GELEN MEKTUP

İNSANLIĞIN HİKAYESİ