Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ÖNCELİK DENGESİ

Hayatımızda sahip olduğumuz, kendimizi adadığımız insanlara ve işlere sahibiz. Bunları bizdeki önemine ve verdiğimiz değere göre sıraya koyarız.  Zaman zaman önceliklerimiz yer değiştirir, birbiriyle yarış içinde yorulmadan koşarlar ama kendimizi bilmezsek en çok bizi yorarlar. Neyi ne zaman seçeceğimizi bilmeden birinin diğerine tekme atmasına seyirci kalmak, biri en öndeyken diğerlerini görmemek tiyatrocu olmaya benzer. Karakter senden çıkar, onu yorumlayan sen olursun ama oynadığın bir başkasıdır. Onun tipik özelliklerini yansıtırsın seyirciye. Kendi varlığını onun ruhunda gizlersin. Peki, en önemlisi "o" diye unutur musun her şeyi ve herkesi? Birinci önceliğin "o" diye hiç mi değeri yok üçüncü,  beşinci önceliğinin? "Onsuz yaşayamam ki!"diyorsun. Haklısın o zaman bir de  şöyle düşün. Su içiyorsun diye yemek yemekten, yıkanmaktan, uyumaktan ya da konuşmaktan vazgeçer misin? Su içmeden yaşayamazsın diye onunla yetinir misin? "Gerçekten yaşıyorum.&qu

SEN DE ANLAT

Yazımın başlığından konunun ne olduğunu anlamışsınızdır. Zaten bugünlerde konuştuğumuz, okuduğumuz çoğu şey oraya varıyor. Özgecan Aslan'a ve yaşadığı vahşete... Toplum olarak bir sinir boşalması halindeyiz. Kendi küçük hayatlarımızın içinde yaşadığımız kırgınlıkları, yorgunlukları, kaygıları, öfkeleri bir duygu patlamasıyla taşırmış gibiyiz. İlk defa mı bir insan tecavüze uğruyor? Hiçbirimiz mi bugüne kadar uğradığımız tacizleri içimizde tutmadık, saklamadık? Daha beterinden kurtulduğumuz için susmayı, unutmuş gibi yapmayı tercih etmedik? Bunlar tabi ki cevaplarını bildiğimiz sorular ve sistematik duyarsızlaşmayı üzerimizden atmaya başladığımız günlerdeyiz. "Çok fazla yaşanıyor" diye tepki göstermediğimiz, aramızda "Bak işte bugün de bunlar yaşanmış."diye konuşmadığımız için "çok sayın toplum liderlerimiz" duyarsız kalmaktan hiç vazgeçmedi. Geçmişten bugüne başımıza kim geldiyse üstüne düşmekten kaçınılmış, hayati bir sorun... Şu günlerde bile tepkisi

DÖNÜŞLÜ FİİL "AŞIK OLMAK"

Bugün yeni bir şey öğrendim. "Aşık olmak" dönüşlü bir fiilmiş. Aslında kendimi bildim bileli dilbilgisiyle aram çok iyidir. Daha doğrusu ilişkimiz düzenli olarak iyi yönde ilerlemiştir. Sağ olsun o da beni çok sever. İlkokul ve özellikle lise yıllarımda, en zorlu hazırlanmış Türkçe sınavlarında bile beni mutlu etmiştir. Bu yüzden aramızdaki sevgiyi, aynı sınıfı paylaştığımız arkadaşlarım da bilir. Dilbilgisinin matematiksel özelliğini kelimelerle birleştirmesi hep hoşuma gitmiştir çünkü. Hal böyle olunca, aşık olmanın dönüşlü bir fiil olduğunu düşünmem çok zor olmamıştı ancak bu kez durum farklıydı. Sebebini kısaca anlatmadan önce "dönüşlü fiil"in tanımını yapsam iyi olur. Dönüşlü fiil; fiilin bildirdiği işi özne kendi üzerinde yapıyorsa, yani özne hem işi yapan, hem de yaptığı işten etkilenense, bu anlamı verir ve nesne yoktur. Ve nesne yoksa, cümle içinde fiile "neyi?"sorusunu sorduğunuz zaman o cümleden cevap alamazsınız. Fakat "aşık olmak" he

ÇOCUK ŞARKISI

Hepimiz çocuktuk bir zamanlar... Çocukluğun anlamını bize çocukken sormuş olsalar farklı farklı cevaplar verirdik mutlaka. O zamanların bize verdiği coşku patlamasıyla kendi cevaplarımızı birbirimize kabul ettirmeye çalışırdık muhtemelen. Çok içine kapanık olanlarımız fikrini bile kendine saklardı belki. İnsanın kendini anlatması ne kadar zor ki içinde bulunduğumuz o yıllarda masum olduğumuzu fark etmemiştik. Bu kelimeyi neredeyse hiç kullanmazdık bile. Var olduğumuz masumiyetin içinde onun yokluğunu hissetseydik ya da göz göre göre kaybetmiş olsaydık, yeri geldiğinde ne kadar masum olduğumuzdan bahsetmez miydik birbirimize? Onu kaybetmemek için çaba harcamaz mıydık? Şimdi masumiyetimi ne zaman kaybettiğimi düşünüyorum ama kaybedilen bir özelliğin geri kazanılmasının eski mükemmel düzeyinde olamayacağını da biliyorum. Sanırım masumiyetin yok olması biz büyüdükçe ortaya çıkan beklentiler, hırslar, istekler ve bunların sebep olduğu kıskançlık, kin, nefret gibi duygulara esir olmamızla ba

ERIC FROMM- SEVME SANATI

Aradan geçen bir aydan sonra tekrardan merhaba. :) Bugün size Erich Fromm'un kitabından bahsetmek istiyorum. "Sevme Sanatı" adlı kitabını okudum. Sevmenin sanatı mı olur demeyin hiç. Çünkü "SEVGİ YETMİYOR ARTIK."dediğiniz çok zamanlar olmuştur sizin de. Bana kalırsa bunun sebebi sevginin ne olduğunu, nasıl yaşandığını, hissedildiğini bilmemek... Elbette bunun fazlaca karmaşık sebepleri var. Bunları oturup uzun uzun konuşmak çok zamanımızı alır. İçimden o kadar çok kelime dökülür ve birleşir ki cümlelerimi okumak gözünüzde büyür, tahammül sınırınızı da bilemem. Hatta daha açık sözlü olmam gerekirse ÜŞENİYORUM. Ama canım FROMM'um bizlere öyle güzel özetlemiş ki her şeyi, onun düşünce dünyasında nefes almaktan alamadım kendimi. Ne kadar eleştirel bir gözle okumaya çalışmış olsam da yanlış bulduğum bir cümle bile hatırlamıyorum. Kitabı okuduktan sonra sevmeyi öğrenmiş olacağınızı beklemeyin ama siz de benim gibi ruhunuzu geliştirmeye meraklıysanız mutlaka OKUYUN