Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

GERÇEĞİ GÖRMEYE BİR ADIM

Resim
Merhaba, Ben size göre öylesine bir insan ama Tanrıya göre biricik kişi olarak yazıyorum. Sizin de onun için teker teker biricik kabul edilmeniz gibi... O'nun benim hayatıma nasıl girdiğini, bana kendisini nasıl gösterdiğini ve benim O'nun çağrısını kabul edecek güçte olmamama rağmen nasıl kurtarıldığımı anlatmakla ilgili insanlığa bir umut fidanı dikmek konusunda borçlandım. Ancak bu borcu henüz ödeyebilmiş değilim. Anlatmaya cesaretim yok. Ben konuşurken insanların şaşkın ve yargılayan gözlerini görmeye tahammül edemem. Acınası bir durum da değil bu. Eğer öyle olsaydı anlatmak ve insanları umutlandıracak bir yürekle doldurmak çok daha kolay olurdu. Ama şunu söyleyebilirim: Şuan bulunduğum konumla uzaktan yakından alakası olmayan ve aklını, insanlığını, yüreğini kaybetmiş bir durumun içinde bulacaktım kendimi. Çünkü isteğim yani kendi iradem öyle bir yöndeydi. Ve iki yıldır köklü bir acıdan doğan kurtuluşumu yazıyorum aslında. Hayatımda başlayan bu süreci, aşama aşama yaşad

SUYUN İÇİNDEN SIZAN ACI

      Bir gün olanlar olur ve biri umursamazlığa sürüklenirken diğeri mutsuzlukta debelenir. Ama kötülük bunun neresinde, her şey yolunda gibi görünür. Hiçlik bir havuzda birikmişken acıyı kim çıkartabilir içinden? Oysa elle tutulur bir avuç su ararız. Ama parmaklarımızın arasından kayıp gitmeyen bir su damlası var mıdır? Öyleyse bulup çıkardığımız acı da içimizden sızıp gidecektir bir gün. Gözle görülmeyip elle tutulmayan günahlar ise fark edilmediği için avuçlarımızda kuruyup kanımıza karışacaktır. İşte bu yüzden kaymayan, gitmeyen, terk etmeyen ne varsa vazgeçmek istemediğimiz içindir. Ancak terk etmediklerimiz bizden vazgeçtiği zaman gerçek yaşamın içine dirileceğiz...

BOĞAZDAKİ YUMRUK

     Günahlarımız bize zarar verene kadar onlardan pişmanlık duymuyoruz. Hatta çoğu zaman neler yaptığımızın bile farkında olmuyoruz. Düşüncelerimizin kirliliğinden rahatsız değiliz. Odaktayız ama sadece kendimize karşı tetikteyiz. Boğazımızda bir yumruk hissedene kadar sürüyor gerçekten uzak yaşamımız. Öyle bir anda bile acıya tutunmayı seçersek yani yine merkeze koyduğumuz kendimizden kurtulamazsak daha da kötüye gideriz. Kötülüğe yani kendi aklıyla bulduğunu düşündüğü çarelere tutunan ruhlara dönüşürüz. Böyle bir yolda umursamazlık; herkese ve her şeye karşı artarak yürüyor. Acımız her neyse bir iyiliğe sebep olsa bile yani iyileşmenin içimize girmesine izin versek bile unutmamamız gereken bir şeyler var sanki. İçimden gelen bir his, nereden geldiğini unutmak istemiyor olmanın acısını seviyor. Bir diğer his şuan nereye doğru yol aldığını kontrol etmek istiyor. Başka bir his de hayal bile edemeyeceği bir dünyaya inanıyor. Her insan için biricik ve özel olan dünyaya...

GEÇMİŞTEN KALAN

    Yeniden başlamak... İçinde yeni var ama bir yandan da tekrar eden bir döngü gibi... Tekrardan, -dan ekinin kaçınılmaz varlığı... Yani yenilenen bir hayatın eskisinden ne kadar farklı olacağı tartışılır gibi. O kadar da kolay değil belki. Zaten emek isteyen şeylerin kolay olduğunu kim söyledi ki? Arkama bakıyorum da evet, bakmadan edemiyorum. Oralar temizlenmeden yenilikler nasıl belirir? Nefret kök salmış orada. Toz toprak götürüyor her yeri. Etrafta kömür izleri. Kalbime kocaman bir çarpı atılmış gibi. Siyah renginde. Hani tutmasam kendimi, duman edeceğim her yeri. Nefret ve kederin olduğu bir kalbe sevgi nasıl girsin ki? Belki hep hastaydım, belki iyileşmek istiyorum. Bundan bile emin değilim. Kendim tarafından tartaklanıyorum. Kendimi kandırmanın bir anlamı yok. İyi görünmem bile güçlü gözükmek için. Ben hala içimdeki kötülükten nefret ederken bir yandan da onu besliyorum. Susarak, yok sayarak ama varlığını sürdürerek ve hissederek... Ne diyebilirim ki? Kalbimin kinden ve nefret

KÖKLERDEKİ KİRLİLİK

    Öyle büyük görür ki insan kendini. Her istediğini elde edebileceğini zanneder. O vazgeçilmezdir. Kimsenin ona hata yapamayacağı yapsa da pişman olacağı biridir. Elbet kapısına gelinecektir. Ne kadar mükemmel olduğundan bahsedilecektir ona. Ve böyle düşünen insan her şeyi de kendisi için arzulayacaktır. Kendi bildiği gibi gelsin hayat, çünkü başka türlüsü kabul edilemez.      Mümkün olanlar dışarı itilir. Hatta aşağılananlar olur. Böcek kadar küçük görülenler, sivrisinek kadar sevimsiz gelenler... Ne yazık ki tüm bunları düşünen ve düşündüğü gibi de yaşayan insandır. Ve sinirlendiği her kişide kendini görür insan. Kendi zaaflarını, çıkarlarını, bitmek bilmez dileklerini, kötülüklerini, olmazsa olmaz dediklerini... Kime kızıyorsan dön ve aynaya bak. Orada sen varsın. O kişi sensin. Beynindeki duvarlara kızıyorsun. İçinden geçemediğin, Aşındıramadığın duyguların var. Bir sonraki odaya bir türlü geçemiyorsun haliyle. Affetmek nedir, bilmiyorsun. Kalbindeki dalgaların ritmi hırçın. Pi

SORU SOR- CEVAP YAZ

"Soru sorun ve içinizden gelen cevapları yazın. Bunu yaptıkça yeni fikirler geliştirebilirsiniz." anlamına gelen bir yazı okudum meleklerle iletişim kurmayı anlatan bir kitapta. Şimdi şunu sormak istiyorum: Bir fikrin kıvılcımını çıkaran instagram sayfama yeni bir isim getirdim. Okumadan yazma mesajını veriyorum. Önce oku. Çok kitap oku. Okudukça ufkun açılacak. Başka hayatları göreceksin, empati yapacaksın ve hiçbiri senden kopuk olmayacak aslında. Kendini bulacaksın. Kendini tanımanda aracı olabilir bile. Sonra yaz, diyorum. İçinden geldiği gibi. O ne der bu ne der, diye düşünmeden yaz. Sınırlarını kaldır. Yaz, çünkü kimseye anlatamadıklarını dillendirmeye ihtiyacın var. İnsan kendinden bile kaçar bazen. Mümkün olduğu yere kadar. Biri onu kendisine yakalatana kadar. Bunu yapma işte. Bu kadar zaman kaybetme. Yaz da kendine itiraf et duygularını, düşüncelerini. Sen kendinle yüzleşmezsen ummadığın biri can çekişirken bulacak seni. Neyin var, diye soracak. "Sana ne oldu

UMUT AĞACI

   Biliyorsun. Bir şeyin değil çoğu şeyin bittiği noktadayım. Yeni acılara gebeyim. Yine güzelleşerek çıkacağım içlerinden, biliyorum. Çünkü güvencem sensin. Hep benimle olan kalp simgeli haritamsın. "iyi ki" diyorum. Varlığın bende köklü bir umut ağacı... Bu ağacın büyümesi zaman alıyor. Verdiği meyveler ilk başta çok acı. Onlara sahip olmak kaçınılmaz ama yutup yok etmemek gerekli. Acı meyvelerine sadık kaldıkça sabrımın olgun meyvelerini topluyorum. Acıyı sevmem de bundan. İçinde sevgin var. Tüm bunları hak etmediğimi biliyorum ama merhametine minnettarım. Sen yine affet beni. Kötü ruhlar bırakmıyor peşimi. Eskisi gibi onlara hizmet etmemi istiyorlar. İçimi daralttılar kaç gündür. Sana çok yaklaştığım an dibimde bitiyorlar. Anlıyorum artık. Özgür değilim. Hiçbir zaman da özgür olmadım. Bu dünyaya başı boş bırakılmak için gelmedim yani. Bir şeyin tesiri altındayım ve hizmet etmek zorundayım. Ya sana hizmet edeceğim ya onlara. Onlar beni zayıf dallarımdan tutup çekiyor. Y

AÇIK MEKTUP

   İlk defa mektup türünde bir yazı paylaşıyorum. Gittiği belli bir adres yok, üstüne pul yapıştırılmamış. Kendi adresimi tanımlayamıyorum. Kime yazdığımın sizin için bir önemi yok çünkü evrensel duyguları paylaşıyorum. Duyguların niteliğini tanımak, altında yatan sebepleri anlamak kendinizle ilgili ciddi bilgiler verecek size. Bu bilgilere ulaşmaktan, onları kabullenmekten korkmayın. Hiç kimse tamamen iyi veya tamamen kötü değildir. Yin-Yangı hatırlayın...    Bu mektupla beraber içimde var olduğunu sezdiğim potansiyelin amacına hizmet ediyorum. Neden yazdığımı anlayın: "Kötülükten hoşlanan taraflarınızla yüzleşin, sebebini anlayın ve doğruluğa dönüştürün!"    Benden gittiğinden beri bilinç hallerinden geçiyorum. Senden önce öğrendiklerimi hatırlamıyorum bile! Sadece sende gördüklerim kaldı içimde. Seninle sensiz büyüyorum. Karanlığından geçtim diyemiyorum. Kapını açmış olmam kendimi tanımaya yetti. Zaten yıllardır korkuyorum karanlıktan. Mecbur kalıyorum bazen,

LONGOS ORMANLARI

Resim
       Kendimi anlamak için orman kardeşimle tanıştım, diyebilirim. Ben onda yaşarken o bana kendi masalımı okudu. Kendi sesimi bilge bir dosttan dinlediğimde ne kadar kontrollü biri olduğum anlaşıldı. Beni rahatsız edecek derecede aşırı kontrolcüyüm. Fazlasıyla titizim. Attığım her adımın sağlam ve tehlikesiz olmasını isterken hayattan alacağım keyfi kaçırıyorum. Odaklanma problemim var. Aklımda bin bir cümle benimle konuşurken duruma konsantre olamıyorum. Bir sonraki adımı hes aplama kaygısıyla yaşıyorum. Sonra ummadığım şeyler oluyor, onları da kontrol edemediğim için kendime kızıyorum. Kimseden destek istemiyorum ama zor durumda gelen yardımı kabul ediyorum. Bana yardımcı olacak bir aracı ise kabul etmiyorum. Çünkü bağımlılık geliştirmeye karşıyım. Yine de tüm zorluklara rağmen pes etmeden mücadele ediyorum. Hayat benim için bir savaş alanı... Her şeyi ciddiye alırken eğlenmeyi unutuyorum. Ama ilgimi çeken şeye meraklı gözlerle bakıp tutkuya dönüştürüyorum. Sevdiğim şey

İNSANLIĞIN HİKAYESİ

    Kalbime girip çıkan sözler duyduğumda konuşuyor gözlerim. Ve kirpiklerim nasıl korumaya çalışıyor içimden geçenleri... Korumasın da ne yapsın? Hayat devam ediyor. Bir saniye bile dönüp arkasına bakmıyor bir sonraki saniye arkasından gelecek mi, diye. Sistemin devam edeceğinden emin saniyeler. Onlar birbirine güvenmeyi bizden iyi biliyor. Birleştiklerinde bir bütün olacaklarını bilerek ilerliyorlar. Dakikalar, saatler, günler ve daha neler neler... Bütünleşmek onlara acı verme zken biz ne yapıyoruz? Aynı doğanın yasalarına sahip değil miyiz? Neden öteki, beriki, kaf dağındaki? Her şeyin özünü görmek sadece akıl sahibi bizlere mi zor? Şimdi bir saat duracak olsaydı onunla bütünleşen her şey dururdu. Saliseler, günler, aylar, yıllar... Ama bizde öyle mi? Sen dursan ailen durur, yakınların durur. Bazen onlar bile durmaz. Yanında bir kişi ya vardır ya yoktur. Geçici olduğumuzu düşünmenin rehaveti olsaydı bari. O da değil. Bu kadarız işte küçük dünyamızda. Büyüme eylemini hiç

DİRİLDİK

     Sana sesleniyorum. Şimdi senin içine giriyorum. Ruhunun derinliklerini kendimden tanıyorum. Birbirimizden habersiz büyük yol kat ettik. İtiraf ediyorum. Şimdi yalnızlığımızı huzurla yaşama zamanı. Çünkü içimizi sıkanlardan kurtulduk. Biliyoruz sevgisizliğin nasıl kan emici olduğunu... Bana ayna tuttular. Ben onu kırmak istedim önceleri. Kırmadım merak etme, yüzleştim. Sen ne yaptın, bilmiyorum. Kabul ettin mi olanları? Farklı yerlerde çok uzak olduğumuzu sandın hep. Sonra o mesafeler büyüdü içinde. Umudunu kaybeder gibi oldun. Ben senin umudunu kaybettiğin yerdeydim. Ama ne yüzünü gördüm ne de sesini duydum. Sense beni aklına bile getiremezdin. Ben de adres bilmiyordum zaten. Nereden bilebilirdim yolumun senin bir üst sokağından geçtiğini? Nihayetinde aynı caddeye çıkacağız. Rahatla diye söylüyorum. Yolumuzu şaşırmıştık, durduk. Acı çekmiştik, kendimize merhem olduk. Birer kahve yaptık kendimize; sen orada, ben burada yudumladık düşlerimizi. Tatlı bir söz duymak istedin, geceni

YALANI YAŞAMAK

Yalan... Eskiden yalanın sadece söylenen bir şey olduğunu zannederdim. Ama buz dağının görünmeyen kısmında yaşam var. Bu yaşamın içinde gerçeği ayırt etmenin yolu yalanı tatmaktan geçiyor. Bir kuruntuyla başlıyor her şey. İçimdeki ses neyin ne olduğunu çok iyi biliyor aslında. Bazen o ses yüzleşmekten kaçıyor bazen de kabul etse bile yolun sonuna düşüncesiyle değil bedeniyle varmak istiyor. Düşünceler her zaman yeterli olmuyor. O kadar da emin değilim öğreneceklerimden. Nereye gideceğimi bildiğim halde oraya varmak isteyebilirim. Çünkü sadece bildiğimi zannediyor da olabilirim. Hiçbir şey göründüğü gibi basit değil. Elimde bir kroki taşımıyorum. Hiçbir pusulanın tesiri altında değilim. Olmamalıyım da zaten. Siyah ve beyaz kadar keskin değil yerden topladığım çiçekler.

BENİM KARANLIK YANIM

    Düşündüm, düşündüm, düşündüm. Çocukken her anlamda ne kadar hafif bir insan olduğumu hatırladım. Her yaşın fırtınaları olur. O yaşlarda da başka dönemlerden geçtim elbet. Ama hiçbir ağırlık yoktu üstümde. Yük denen kavrama hayatımda yer yoktu henüz.     Yaşamsal deneyimlerin sonucunda insan olarak taşıdığımız yüklerin olduğunu ve bunların altında ezildiğimizi fark ettim. İnsanın yükü arttıkça kilosu da ağırlaşıyordu. O çocuksu hafiflikten, hareketlilikten kısacası yaşam enerjimizden bir şeyler eksiliyordu. Ama kendi içimde şunu biliyorum: İnsana taşıyamayacağı yük verilmez. Öyle olsaydı insanlar gerçekten de ezilmekten ölebilirdi. Ama öyle değil. Bize biçilen süre dolana kadar yaşamaya devam ediyoruz. O halde yanlış algıladığım bir durum olduğunu düşündüm. Kendi içimdeki kötülüğü kabul etseydim her şey daha kolay olacaktı. Kendimi hep diğer insanlardan ayırdım. Farklı ve iyi gördüm. Mutlaka ben hep iyi olan taraftım. İçimde kötülüğe ve haksızlığa hiç yer yoktu. Hep ben haklıydım.

KORKMASAYDIM NELER YAPARDIM?

                         Bugün hayal dünyamı canlandırıyorum ve aslında nasıl bir hayat istediğimi düşünüyorum. Korku çok hayati bir duygu. Yeri geldiğinde hayat kurtaran, abartıldığında hayatı durduracak ve uzun vadede solduracak bir duygu. Etrafımıza baktığımızda birbirine benzer hayatların yaşandığını görürüz. Çoğu zaman biz de bu bütünün içinde bir dilim pasta oluruz. Ama farklı bir yaşam öyküsü duyduğumuzda heyecanlanırız. Sürünün dışına çıkmış başarı öykülerinden bahsediyorum. Çılgınlık örnekleri... Ancak çılgınlık da nereden baktığımıza göre değişir. Rutin bir yaşam şekli de o insanlar için bir çılgınlık olabilir. Peki sen nesin, diye soracaksınız. Bu konuya değinmemin bir sebebi var elbette. Öncelikle kendimi sonra da benim gibi olanları cesaretlendirmeye çalışıyorum. İçten içe korkağın tekiyim. Çünkü insanım. Ama korkularımı yenersem de insanım. Ufkumu genişletirsem de insanım. Yani cani olmadığımız sürece ne yaparsak yapalım, insanız.              Peki nelerden korkarız? En

GECEMİN TARİFİ

    Yine bir gece... Saat yine biri geçiyor. Kendimi daha erken uyuyacak kadar iyi hissetmiyorum. Yatağa gitmekten korkar hale geldim uzun zamandır. Bulunduğum gün ne kadar güzel geçerse geçsin gecenin başında aynı derinlik bekliyor oluyor beni. Aklımdan geçip duran ve beni uyutmayan düşünceler. Kafamın içinde konuşan ve susmak bilmeyen o ses. Yorgun düşene kadar konuşuyor. Yorgunluktan beni bayıltana kadar susmuyor. Ne yapabilirim? Onları yazmaktan başka ne yapabilirim? Bu konuda hiçbir tereddüte yer yok. Canım çıkana kadar yazmalıyım. Kime ne faydam olur, bilmiyorum. Ancak var olmanın başka bir yolunu da bilmiyorum. Benim için çizilen yol bu. Daha acısız bir ifade biçimine sahip olmayı istemezdim sanırım.     Bu benim güncem. Hem Dostoyevski şöyle demiş: "Mutluluğu üzüntüde ara." Benim yaptığım da bu. Sevgiyle yoğrulmak... Yaşam sevgisi böyle işte. Delirircesine bir doyuma ulaşmak istiyor insan üzüntüden. Çünkü acıdan haz almak bir anlamda mazoşizm değil. Hayatı sevmeyi

ADANMIŞLIK VE HİS

Ruhum kendini akıl almaz şeylere hazırlıyor ve ben büyük bir heyecan içindeyim!    Düşünüyorum. Zihnimiz her an bir şeylerle meşgul. Biz farkında olsak da olmasak da bu durum böyle. Ben de farkında olarak düşündüğüm anları arttırmaya çalışıyorum. "Ben" denilen varlıklarımızı yani bizi bile hayrete düşürecek şekilde kendi değerimi henüz yaşamadığımı fark ediyorum. Aslında pek çok insanın fark edip kaçtığı şeylerle yüzleşiyorum.    Kendimle baş başayım. Kendimi tam anlamıyla gerçekleştirmeme engel olan varlığın ta kendisiyim. Neden? Kendimi sevmediğim için mi? Doğru cevap tam anlamıyla bu değil. Benliğimi ne kadar çok sevip korumaya çalışıyorsam korkularım da o denli artıyor aslında. Çünkü korkularım olmadan tehlikelere, belirsizliklere, risklere karşı uyanık kalamam. Şimdi birlikte bir durum tespiti yapıyoruz. Bir aydınlanmanın peşindeyim ve geçtiğim bilinç düzeylerini paylaşıyorum. Bugüne kadar benliğimin yaşamaktan korktuğu durumlardan çok şey öğrendim. Herhangi bir kork

O SES

                Acılar geçicidir, diyordu Frida. İlk okuduğumda inanmadım. Nasıl, dedim. Sevinçler sonsuzluğa ulaşırmış ama acılar geçermiş. Tam tersi olduğunu sanırdım. O kazadan sonra hayatı boyunca acı çeken biri nasıl böyle konuşur? Hayret ettim doğrusu.                 Biraz zaman geçti. Kitaba da bir süreliğine ara verdim. O zaman içinde bazı mesajları algılamaya başladım. Görüntülerin, sözlerin bir tesadüf eseriymiş gibi ustalıkla örüldüğünü gördüm. Her şey olması gerektiği gibi ilerliyordu ve o ses vaktimin ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatıyordu. En önemlisi de şuydu: "Kendine olan inancını kaybetme!" Bu inançla yapacak öyle güzel işlerin var ki senin... Hayatta tek bir insanın bile gülümsemesine sebep olmayacaksan, kimseye bir yararın dokunmayacaksa, insanlardan kaçacaksan veya etliye sütlüye karışmadığın, içine anlam katmadığın bir yaşamın olacaksa bu Dünya'ya niye geldin? Hiçbir şey yapamıyorsan sevmeyi bil. Ama insanın farkında olduğu tüm bu gerçekler