Kayıtlar

İÇ BUĞU

Resim
  İÇ BUĞU                  Kimseyi bunaltmamak için içime attıklarımı yazıyor gibiyim. Hep derler ya, içine atmak iyi değil, diye. Yazdığın zaman çöpünü ortaya dökmüş oluyorsun. Almak isteyen alıyor, işime yarar bir şey var mı, diye bakıyor ve gidiyor. Özgürlük var burada. Sen de kimseye kendini beğendirmeye çalışmıyorsun, sadece kendini ortaya koyuyorsun. Yeteneğin olsun ya da olmasın, kendinden bir beklentin olmadığında yazmak terapidir. Aslında kendine ulaşamayacağın kadar yüksek hedefler koymadığında yaptığın birçok şey seni rahatlatabilir. Profesyonel olarak yapmadığımız her şey bize rahatlık verir. Çünkü hepimizin bir uzmanlık alanı var ve oraya yüklediğimiz beklentilerin, hissettiğimiz gerginliğin nefes almaya ihtiyacı var.                  Şöyle bir fark ettim de gerçekten en yakınlarıma bile çok az içimi döküyorum. Gerçekte ne kadar hassas olduğum ortaya çıkarsa beğenilmeyeceğime inanmışım. Aslında böyle düşünen çok insan olduğunun da farkındayım. Bastırdığımız, saklamaya çalı

O GECE

Resim
                          Kalbimden geçenleri yazmadan uyuyamadığım gecelerim çoğaldı. İşte bu gecelerden önce içimde nereden geldiğini bilmediğim bir sıkıntı vardı. Dışarda gök gürlüyordu, şimşekler çakıyordu. İçimi ürperten o korkuya anlam veremiyordum. Çocuk değildim. Sıcak yatağımda yatarken üç beş gürültüden zarar gelmeyeceğini de biliyordum. Neydi bu ruhumu saran büyük felaketin habercisi? Tanrı'dan uzaklaştığımızı konuşuyorduk o gece. O'na yaklaştığımız anların acılarla dolu olduğunu hatırlıyorduk. Özlüyorduk o zamanları. O'na yakın hissetmeyi, bizi şefkatiyle sarıp sarmalamasını özlemiştik. Gözümden ırak gönlümde yakın bir dostumla bunları dile getiriyorduk o gece. Nasıl uyuduğumu bilmediğim neye uyandığımı ilk başta idrak edemediğim o gece...            Artık iyiyim demek istemiyorum. Her zamanki gibi diyorum. Her zamanki gibi varoluşsal sancılar içindeyim. Her zamankinden daha çok depreşti anlam arayışlarım. Bu kadarını kaldıramam düşüncesiyle en arka raflara sakl

GEÇMİŞTEN GELEN MEKTUP

Resim
  GEÇMİŞTEN GELEN MEKTUP      Sene 2072. Dünya büyük bir bozgundan kurtulmuş ve bereketli bir yaşama kavuşmuş. Yaşanan iklimsel krizlerin neticesinde insanlar yok olmaktan kurtulmak için birbirine kenetlenmek zorunda kalmış. Savaşlara ara verilmiş. Herkes o kadar huzurlu ve mutlu ki hiç kimse bir daha o kıtlık ve acıyla dolu günlere geri dönmek istemiyor. Artık teknoloji doğanın kaynaklarını geri kazanmak için kullanılıyor. Tabii ki hiçbir şey ilk yaratıldığında olduğu kadar taze ve bol değil ama olsun. Büyük bir kurtuluşun sevincini yaşıyoruz. Doğamızı ne kadar korursak o kadar yaşam bulacağımızı anladık sonunda ama atalarımızın geçmişini merak etmiyor değilim. Nasıl döndüler bu kötü gidişattan? İyiliğin ve güzelliğin yolunu nasıl buldular? Toplumsal bir hareket ve mecburi bir dayanışma gibi görülse de toplumu oluşturan bireylerin hikayesini merak ediyorum. Bir taş yerinden oynamadan diğerleri hareket etmez çünkü biliyorum. Ekolojik balkonumda oturup sakız aromalı kahvemi yudumlarke

ŞAPKA, ŞARAP VE KADEH

Resim
      İki resim bazen tek bir hikayeyi anlatır ve birbirinden kopuk görünen her şeyin gizli bir bağlantısı vardır. Belki keşfedilmemiştir, belki de bulunduğu yerden daha köhne bir yere atılmıştır ama oradadır. Yok edemezsin, çizip boyadığın bir resmi silemeyeceğin gibi...        İşte Kani Kaya'nın Kurtuluş Rum Okulu'nda sergilediği resimler de bana bir hikayeyi çağrıştırıyor. Birbirine çok benzeyen bir kadın ve bir adam... Aynı dileklerde buluşmuş, aynı dilden akmış, aynı ruhta kavuşmuş ama farklı yerlerden yaralanmış bir kadın ve bir adam... Kadın boyun eğerek tuttuğu kadehe sahip çıkıyor ama kadeh onun değil. Çünkü boyun eğmezse tutamayacak o kadehi, omzuna uzanan bir el bulamayacak. Her şey kadını kendisi için teşvik eden adamın yüreğine bağlanmış. Bizim diyebilecekken benle dolmuş kadeh. Kadın adamın beninde bir yer bularak tükenmeyen bir şaraptan içebileceklerine inanmış ama kadeh, nedenini bilmediği bir huzursuzlukla dolmaya başlamış. Git gide acılaşan bu şarabın tadıyla,

BİR BAŞKASI

Resim
  Kendi yazdıklarımı bir başkası yazmış gibi davranayım. Yeter ki sözlerim yüreklerinize salınsın. Çünkü bilseniz, ne sınırsız bir kaynaktan kopup taşıyorum.

KENDİNİ TANI DİYORLAR

Resim
Selam canım okuyucu;     Düşündüm de hayatımda heves edip yapmayı bıraktığım ne çok şey var. Her zaman yeni deneyimlere açım, bir sürü şey yapmak, öğrenmek, bilgiyle dolmak istiyorum. Hayallere dalıyorum. Ama yapmayı denediğim çok az şeye halen devam ediyorum. Sürekliliği olmayan hiçbir şeyin anlamı yok sanki... Yine de denediğin her şeyi bir yere vardırmak zorunda değilsin. Bazen sadece kendini keşfetmeye ihtiyacın vardır. Ya da öyle sanırsın... Yani neyi sevdiğini, neye yetenekli olduğunu keşfetsen ne olacak? Sen kendini keşfettiğinde sevgiye hizmet etmeyeceksen bütün bu çabanın ve harcadığın zamanın anlamı ne? Bugün dünyada en yüksek eğitimleri almış bir sürü cani var. En yüksek teknolojileri keşfediyorlar, müthiş silahlar, savaş uçakları, bombalar yapıyorlar. Radyoaktif atıklara sebep olup doğaya zarar veren bir üretimin içindeler ve bütün bunları yapabilmek için yetenekleri doğrultusunda eğitim aldılar, öyle değil mi?      Yıllardır popüler haline gelmiş bir "kendini tanı&quo

DERİNLERDE YATANLAR

Resim
  DERİNLERDE YATANLAR Okşa hadi egosunu Biliyordur en doğruyu Üstünlük yarışlarına Bir el ateş de sen vurma! Duymak istediklerini, Hep aradığı güveni, Dünyada sarsılmaz yeri Sevdi boyun eğişini... Bilmeden bindiği dalda, Unuttu emdiği suyu Bol bol meyveler verse de Öfkesi kaldı ağaçta. Hiç derinlere dalmadan, Kanlı ekmeği tatmadan İnsan nasıl bilebilir Hislerindeki niyeti...